Siyasi Propaganda ve 12 Eylül Referandumu

Haklı ve başarılı olmak için, iyi olanı yapmak yetmez. Buna, halkı ikna etmek gerekir. Demokrasinin temeli, halkoyudur. Halk oyunu sağlayamayan hiçbir yönetim veya kadronun başarılı olması mümkün değildir.

Siyasi propaganda, toplumun görüş ve davranışını, partilerin belirli bir görüşünü veya belirli bir reaksiyonu benimseyecek şekilde etkileme sanatıdır. Bu saha günümüzde-iletişim bilimleri çatısı altında- ayrı bir bilim dalı haline gelmiştir.

Bu çalışmamızda güncel siyasi propaganda prensip ve teknikleri açısından 12 Eylül referandumundaki çalışmaları ve sonuçlar üzerindeki etkilerini tartışacağız. Hemen belirtelim ki, referandumda AKP teşkilatları ve kadroları çok iyi çalışmış ve başarılı olmuşlardır. Muhalefet ise başarısızdır.

İncelememizde hiçbir siyasi parti hedef alınmamıştır. Mümkün olduğunca isim verilmeyecektir.

Siyasi Propagandanın Temel İlkeleri:

Tez yaratmak veya vaadlerin önemi: Propagandada hedef alınan kitleye verilecek mesaj büyük öneme haizdir. Vaadde bulunan her zaman için olumlu karşılanır. Hatta olmayacak vaatler dahi toplum tarafından genel kabulle karşılanır. Geçmiş dönemlerde her aileye 2 anahtar (ev-otomobil), Samsun’da binlerce kişinin çalışabileceği-iş bulacağı tersane söylemleri, -sonradan gerçek olmadıkları ortaya çıksa bile- ilgi çekmiştir. Dahası sonradan aynı kişiler tarafından ileri sürülen yeni vaatler karşısında bile, gerçekleşmeyen vaatler için kimse sıkıştırılmamıştır.

Öte yandan tez ileri sürmek veya vaatte bulunmak her zaman için olumlu bir stratejidir. Toplumsal ihtiyaç ve duygular karşısında vaatlerde bulunan kadrolar, karşı çıkanlara rağmen daha çok ilgi görürler. “Yapacağız. Başaracağız” diyen kadrolar, “Yaptırmayacağız.” “Engel olacağız” diyenlere oranla her zaman için başarıya daha yakındır. Siyasi propaganda açısından “evet” kelimesi olumlu ve sevecen iken, “hayır” olumsuz ve iticidir. Çok partili döneme geçişimizden itibaren siyasi literatürümüzde yer alan ve İsmet İnönü’ye ait olan “halkımız bize muhalefet görevi verdi. İktidara muhalefet görevimizdir” ifadesi geçerliliğini kaybetmiştir. Demokrasi tarihimizde hiçbir referandumda “Hayır” diyenlerin kazanamaması bu görüşün kanıtıdır.

1983 seçimlerinde yaşanan köprülerin satılması olayı siyasi propaganda tekniği açısından ders alınacak bir olaydır. Zamanın idaresi tarafından desteklenen MDP lideri Sunalp ve SDHP lideri olan Calp televizyon ekranlarında Özal ile tartışmaya girmişlerdi. Özal, köprülerin satılacağını söylerken; Calp ve Sunalp sattırmayacaklarını ileri sürüyorlardı. Diğer faktörlerle birlikte bu olay Özal’ın oylarında patlama yaptırmıştı.

12 Eylül oylamasında “evet”i savunanların hemen toplumun her kesimini ilgilendiren tezleri bulunurken, karşı çıkan kadroların ise devlet-HSYK-terör konuları dışında söylemleri olmamıştır. Uzun yıllardır devleti temsil eden kurumlardaki uygulamalardan şikayetçi olan, adliyeye güvenin azaldığı, terörün kanıksandığı toplumumuzda; insanlarımız kızgınlıklarını-kırgınlıklarını ve umutlarını “evet”le ifade etmişlerdir. Devlet adına uygulanan baskıların, adaletin taraflı davranışının savunmasını yapmak “Hayır”cı tarafa düşerken; terörden şikayetler karşısına bireysel tatminleri ifade eden, “şehit ve gazilere sosyal-ekonomik haklar verilmesi” fikri işlenmiştir.

Kadınlara eşitlik, çocukların döğülmesinin önlenmesi gibi toplumsal yapımızla pek fazla uyuşmayan fikirler de belirli toplum kesimlerince hoş karşılanmıştır. Acıdır ki, bu tezler karşısında muhalefetin hiçbir tezi olmamıştır.

Muhalefetin belirli bir tezinden bahsetmek te mümkün değildir. En yaygın kullanılan “Hayır da Hayır vardır” sloganı olumsuzluğun katmerlisi olup, topluma hiçbir vaatte bulunmamıştır. Kaldı ki, “Hayır” için toplumun karşısına çıkmak yozlaşmaya müsait bir propaganda zemini oluşturmuştur. “Hayır için geldik. Hayırlı işler. Hayırlı günler dileriz.” ifadesiyle siyasi propaganda yaptığını zannetmek ancak kendi kendini aldatmaktır.

İsmail Başaran’nın naklettiği yaşanmış bir olayla anlatalım:

“Aralarında ..P Çarşamba ilçe başkanı ……, Av. …. ve ..P ilçe teşkilatından bir yönetim kurulu üyesinin yer aldığı gurup, referandum çalışmaları sırasında Çarşamba ilçesinde ….’a ait … Eczanesi’ne girerler.

Sayın …’ın eczanede olmadığı ve kıymetli eşlerinin kasada oturduğu bir sırada eczaneye yapılan ziyarette şöyle bir konuşma geçer tarafların arasında.

..P’liler, kasada oturan ….’ın kıymetli eşine ‘HAYIR için geldik’ derler.

Hanımefendi elini kasaya uzatır ve bir yirmilik çıkarıp gelenlere uzattıktan sonra konuşur:

‘Bunu alın, … abiniz geldiğinde uğrar daha fazlasını da alırsınız.”

Ana muhalefet partisinin çalışmaları ise kendisiyle çelişir durumdadır. Orta ve batı Anadolu’da ulusalcı ve anti emperyalist, doğuda ayrılıkçı Kürtlere şirin gözükmek için ulusalcılıkla çelişen beyanatlar verilmesi CHP’den beklenen patlamayı engellemiştir. Ankara’da ulusal, Diyarbakır’da Kürt kimliğini vurgulayan, Tunceli’de Seyit Rıza’ya saygılar sunan muhalefet partisinin güvenilirliği azalmıştır. Denebilir ki: Kılıçdaroğlu, genel başkan olmadan veya genel başkanlığının ilk günlerinde taşıdığı karizmayı ve ilgiyi bu referandum döneminde kaybetmiştir.

MHP ise bu referanduma asılmamıştır. Ancak Tayip Erdoğan’ın MHP ve ülkücü kesimi hedef alan sözlerinden sonra biraz çalışma yapılmıştır. Samsun’da yapılan tüm çalışmalar bireysel olup, kişisel gelecek noktasından değerlendirilmelidir.

Kitle psikolojisi: İnsan toplulukları kitlelerden oluşur. Bunlar bazen nonhomojen (sokak kalabalıkları, parlamentolar, meclisler, jüriler gibi farklı düşünce ve duygudaki bireylerden oluşanlar) olabilecekleri gibi; Homojen (belli duygu, düşünce ve inanç etrafında oluşmuş) de olabilir. Kitlenin ortak bir değer yargısı etrafında ortak psikoloji ile hareketi 19. yy dan beri dikkati çekmiş ve siyasi-toplumsal hareketlerin temelini oluşturmuştur.

Kitle psikolojisinin temel vasıflarını şöylece özetlemek mümkündür:

• Kitlelerin, düşünme-muhakeme- sorgulama kaabiliyeti az; eylem ve harekete yatkınlığı fazladır.

•Medeniyetlerin, küçük düşünce gurupları önderliğinde gerçekleştirilmiş olmalarına karşın; kitleler yalnızca yıkıcı potansiyele sahiptirler. Siyasi propagandada esas kitleyi yıkılacak hedefe yönlendirebilmektir.

•Kitleler akılla değil duygularıyla yöneltilirler. Kitle içinde bireysel şuur silinir, daha alt düzeydeki kollektif şuur hakim olur. (Kitlelerdeki zihniyetin tekleşmesi kanunu).

•Kolektif şuur, bireysel şuurdan daha düşük, daha az mantıklı, daha az zeki, muhakeme kaabiliyeti Day düşük, daha duygusal, kişiliksiz (şahsiyetler silinmiş), feragatli, fedakar (Şahsi menfaatler unutulabilir), sadık, telkine açık, primitif, şuuraltı tarafından idare edilir, kolay inanır; bazen inanılmaz düzeyde basit, gerçekdışı olabilen tek fikire inanır.

•Aynı kitle, yönlendirmeye bağlı olarak kolaylıkla cellat, şehit veya kahraman olabilir. Değişim dakikalar içinde gerçekleşebilir.

•Hisleri ve reaksiyonlarında mübalağacıdır. Kuvvetliye ilgi duyar. İyiliği ve hoşgörüyü hoş karşılamaz.

•Kitleye akıl ve zeka üzerinden tesir edilemez. Muhakeme ve ispat etkisizdir. Primitif şuur ve duygulara hitap etmek gerekir!… Kitleler hayal güçlerine etki ile idare edilirler!…….

•Siyasi propagandada esas olan: Kitlenin, yönlendiricinin arzuladığı şekilde düşünmesini ve onun belirlediği isteklere yönelmesini sağlamaktır!.. Bu amaçla inançlar, duygular ve tartışılmaz kabullere yönelmek gerekir. Basitleştirilmiş kışkırtıcı anlatımla duygulara hitap, (-Sırasıyla- Acı, korku, nefret, cesaret, hayal, gülme, neşe, coşku) kitleyi ele geçirmenin tek yoludur.

12 Eylül referandumunda kitle psikolojisi açısından dikkati çeken hususlar, AKP’li-Tayyipçi kitlenin oluştuğu ve kendisini açıkça ortaya koyduğudur. Gerçektende 2010’a kadar sokaktaki kitleden AKP’liyim diyen kişilerle neredeyse hiç karşılaşılmazken (AKP’ye oy verenler oylarını saklarken); referandum döneminde açıkça AKP’liyim-evetçiyim diyenler yaygınlaşmıştır. Dahası bu insanlar, kendilerine empoze edilen fikirleri hiç tartışmadan-düşünmeden kabul eder ve yayar hale gelmişlerdir. Ülkücüler ile PKK’lıları aynı kefeye koyanlar; CHP-MHP-PKK eşleşmesi yapanlar, eşyanın tabiatına aykırı olan bu Skytjenester değerlendirmeleri düşünmek gereği bile duymamışlardır. MHP ve ülkücüleri terörist olarak damgalayan AKP yöneticileri ve taraftarlarını normal mantık kuralları ile anlamak mümkün değildir. Bu olsa olsa mantığın geçersiz kaldığı primitif şuurun etken olduğu kitle psikolojisi ile açıklanabilir.

Keza CHP genel başkanına boy-soy eleştirisini yapanlar; kendi yöneticilerinin boy-soy-sopları konusunda düşünmek gereği duymamışlardır. Gürcistan parlamentosunda kullandığı “Ben de Gürcüyüm” veya eşi hakkında kullandığı “Siirtli. Arap asıllı” ifadelerinin üstüne giden dahi olmamıştır. Bu durum AKP yandaşlarının gerçekleştirdikleri kitle şuuru ve kitleye mensubiyet olgusunun sonucudur.

Öte yandan devlet imkanları kullanılarak yapılan ekonomik yardımlar, AKP’li kitlenin oluşmasında önemli bir paya sahiptir. Kışın buzdolabı, yazın kömür dağıtılmasının yanında 40-75 bin kişilik iftarlar, belediyeler ve fonlar aracılığıyla dağıtılan milyarlar AKP’li grubun oluşmasında ve gelişmesinde etken olmuştur. Halkımız, kişisel veya toplum olarak çok çekici vaatlerde bulunamayan muhalefetin karşısında, yiyecek-giyecek-yakacak yardımını kapısına kadar getiren iktidara destek vermiştir. AKP’li ve diğer partilerden seçilen belediye başkanlarının bölgelerindeki “evet-hayır” oylarının oranları arasındaki uçurumun üzerinde önemle durmak gerekir. Bu noktada, MHP’li belediye başkanlarının bulunduğu Kavak ve Ladik ilçelerinde “hayır” oylarının % 20’lerde kalması dikkat çekicidir.

Bunlara karşılık CHP’lilerin genel başkanlarına yöneltilen soy-boy suçlaması karşısında, Erdoğan çiftinin boy ve soylarına yönelik propaganda yapamamaları dikkat çekicidir. Bu dönemde CHP’li bir kitleden ve kitle psikolojisinden bahsetmek mümkün görülmemektedir. CHP’liler parti içi klikler-çekişmeler ve temel değer yargılarındaki çelişkiler nedeniyle yeterli aktiviteyi gösterememişlerdir. Samsun’da Haluk Koç-Suat Binici çekişmesiyle ön plana çıkan tablo nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun partiye getirisi % 3-5 puanla sınırlı kalmıştır.

MHP’de ise kitle psikolojisinden bahsetmek gereksizdir. Eleştiri hakkımızı daha uygun ortamlarda yapmak üzere saklı tutuyoruz.

Hedef göstermek: Referandum sürecinde yapılan propagandalarda hedef gösterilme gerçekleşmiş olmakla beraber, gösterilen hedeflere yönelik yıpratıcı söylemlerden bahsetmek mümkün değildir. AKP kanadından 12 Eylül 1980 dönemine ait yöneticiler hedef alınmış gibi gösterilmiş; ancak bu konuda kesin ve bağlayıcı ifadeler kullanılmamıştır. O dönemde asılan gençlerin mektupları okonup aileler ve sol-sağ kesimdeki idealistler ajite edilmişl; buna karşılık Evren Paşa ve o dönemin yöneticilerinin ve hatta hapishanedeki ölümlerin sorumlularının mahkeme önüne çıkarılacağına dair söylemde bulunulmamıştır. Dahası, istismarın ve yolsuzluğun simgesi durumunda olan dünyanın en zengin 50 generali arasında adı geçen MGK üyesinden bahis dahi edilmemiştir. HSYK ve Anayasa Mahkemesine yönelik eleştirilerde muğlak bir hedef grup gündeme getirilmiş, ancak hiç bir isim telaffuz edilmemiştir. Bu yöntem propaganda tekniği açısından başarılı olmakla birlikte, muhalefet kanadı açısından yetersiz karşı propagandanın göstergesidir.

AKP kanadından muhalefet parti lkiderlerine ve kadrolarına karşı saldırgan bir politika izlenmiştir. Muhalefette idol olan isimler üzerinde tartışma yaratılmıştır. Bu tartışma zemini AKP kanaduının başarısıdır. CHP liderinin soyunu ve mezhebini savunmak-tartışmak durumuyla meşgulken; MHP kanadı kendi içerisindeki tartışmalarla günleri geçirmiştir. Bahçeli tarafından dillendirilen “Okyanus ötesi planlar” veya Fethullah Hoca için kullandığı “Mezardakilerle uğraşacağına önce gel kendi oyunu kullan” ifadeleri dahi yeterince işlenmemiştir.

Bu süreç, AKP ve evetçi kanadın hedeflerini büyütürken, muhalefet kanadda etki kaybı ile sonuçlanmıştır. Bu siyasi propaganda teknikleri arasında karşı grubun küçültülmesi stratejisidir.

Farklı olmak (Fark edilmek): Referandum sürecinde Tayyip Erdoğan’ın her söylediği manşetlere taşınırken, muhalefet kadroları yetersiz gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bu süreçten akıllarda kalan tartışmalara göz atacakl olursak; başbakanın ve Kılıçdaroğlu’nun villaları, Kılıçdaroğlu’nun gaf diyebileceğimiz birbiriyle çelişen söylemleri, MHP ve ülkücü kesimin kendini ve birliğini savunma çalışmaları, davaya ihanet edenleri (?) ve Oktay Vural’ın vuvuzelasıdır.

Devletin tüm imkanları ile yürütülen AKP kampanyalarının karşısında, muhalefetin bu çalışmaları maalesef yetersiz kalmıştır.

Propaganda çalışmalarında süreklilik açısından da farklar bulunmaktadır. Evetçi kanad referandum tarihi belirlendikten itibaren yoğpun ve sürekli çalışırken, CHP önce kendi içerisinde liderlik sorunlarını ve kadro tartışmalarını yaşamıştır. MHP ise araya giren Ramazan’ın da etkisiyle uzun süre rölantide götürdüğü çalışmalarını son 20 günde artırmıştır.

Uygun propagandacı ve yöntemi seçmek: Propaganda çalışmalarında muhalefet olayı liderleri vasıtasıyla götürüken, AKP ve evetçi kanad tüm parti yöneticileri, belediye başkanları, milletvekilleri ile referanduma asılmışlardır. Kullanılan sloganların akılda kalma özelliği yeterli değildir. Şu anda aklımda kalan muhalefete ait sloganlar: “HAYIR da hayır vardır.” “Ülken için bir HAYIR yeter!” “Kürt açılımına HAYIR” “Parti diktasına HAYIR”dır

İktidar partisi kanadından ise kullanılan sloganların bazıları şöyledir: “Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne”, “Toplu sözleşme için EVET” “Darbe utancını bitirmeye EVET” “Madde bağımlılığına hayır; yaşama EVET” “Çocuk haklarına EVET” “Kadın haklarına EVET”, “Sevdam millet, kararım EVET” , “Her evet demokrasiye EVET, özgürlüğe davet”

Bu sloganların topluma hitabı noktasında belirgin fark vardır.

Sonuç olarak, referandum sürecinde yürütülen siyasi propaganda kampanyalarında AKP çok ciddi ve çok büyük ekonomik kaynak gerektiren bir çalışma yürütmüş ve istediği sonucu almıştır.

Sosyal olun, Paylaşın!
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir