Türk Devlet Hayatında Masonluk

Kökleri Çin’den Ortadoğu’ya, Eski Yunan’dan Paganizme, eski Mısır’dan Avrupa’nın Tapınak Şövalyelerine kadar dünyanın değişik yer ve topluluklarına dayandırılmaktadır. Masonluğun çok uzun yıllar boyunca gizli kalması ve 1390’daki “Regius el yazması”na kadar hiçbir kayıtlarının tutulmaması sebebiyle, başlangıcına ait açık ve net bilgilere ulaşmak mümkün değildir. Masonlar, tarihlerini, Süleyman Mabedi’nin inşasına (MÖ 10. yy) dayandığını iddia etmektedirler. Remzi Sanver[1], masonluğun asıl örgütsel kökenlerinin Ortaçağ’daki operatiflikten, duvarcı ustalarından geldiğini ve meslek odası halinde kurulduğunu ifade etmektedir. Ancak sonraki dönemlerde kapalı yapısını korumakla birlikte diğer mesleklere mensup kişilere de kapılarını açtığını ifade etmektedir. Duvarcı ustası olmamasına karşın mason olanlar “Kabul Edilmiş Mason” olarak anılmaktadır.

Masonluk, -tüm gizli, kapalı teşkilatlarda olduğu gibi – ritüellere aşırı dikkat eden, bilgi ve belge sızmasına son derece hassas ve uluslararası bir örgüttür.

Bilinen kaynaklara göre, Masonluğun güncel yapılanması 1717’de 4 locanın bir araya gelerek, İngiltere Birleşik Büyük Locası’nı oluşturmasıyla başlar.  1724’te İngiltere’de 4 Loca bir araya gelerek, ilk Büyük Loca’yı, İngiltere Büyük Locası’nı kurdular. 1723 yılında, Protestan bir Rahip olan James Anderson tarafından temel hükümleri oluşturuldu. Hâlen dahi, Anderson Anayasası olarak anılan bu kurallar geçerlidir. İngiltere Birleşik Büyük Locası, Büyük Üstatlarının kraliyet ailesi ile soylular arasından seçilmesi bir gelenek olarak devam etmektedir.

Masonluk, Osmanlı Devleti’ne, 17. yy’ın sonlarında Batı’dan resmî görevli veya ticaret amacı ile ülkemize gelen yabancılar tarafından getirilmiştir. Türkiye’de, ilk mason locası İstanbul’da, bu kişiler tarafından, Padişah Üçüncü Ahmet zamanında 1721’de Galata’da açılmıştır. Bu tarih, İngiltere Büyük Locası’nın kuruluşuna uymaktadır. Kısaca, Türkiye’de masonluk, Batı’da ortaya çıkışıyla aynı zamanda olmuştur.

İlk kurucuları arasında, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, oğlu Sait Çelebi ve İbrahim Müteferrika bulunmaktadır. Mehmet Çelebi’nin babası bir devşirmedir. Mehmet Çelebi ve Sait Çelebi Paris’te kaldıkları dönemde (bir yıl) Fransız Locası’na bağlanmışlardır. İbrahim Müteferrika ise Macar asıllıdır. Türkiye’ye döndüklerinde İbrahim Müteferrika ile birlikte ilk mason locasını kurmuşlardır. Türkiye’deki ilk masonların hemen tamamı dönme veya devşirmelerdir.

Türkiye’de masonluk, batılılaşma anlayışının etken olduğu dönemlerde gizli veya açık olarak faaliyette bulunmuştur. Özellikle 19. yy’ın ikinci yarısından sonra, devlet hayatında etken olmuşlardır. Sultan Abdulaziz’i tahttan indiren cuntanıun önde gelen iki ismi Mithat Paşa ve Ziya Paşa masondu. Hüseyin Avni Paşa ile birlikte tahta taşıdıkları 5. Murat’ta masondu. 1876 yılında 93 gün saltanat süren padişah V. Murat, (1840-1904) Osmanlı padişahları içindeki tek mason olarak tarihe geçmiştir. II. Abdulhamid döneminde askerler özellikle Makedonya mason locasına üye olmuşlardı. İsrail için Abdulhamit Han’dan toprak satın almak isteyen Theodor Herzl mason üstadı idi (Yüksek dereceli mason).

1826’da Yeniçeri Ocağı ile birlikte Bektaşî tekkelerinin kapatılmasından bir dönem sonra, Bektaşîler gizliliğe çekilmiş; bu dönemde masonlar ile yakınlaşmışlardır. Bu yakınlaşma, masonların gücünü ve etkinliklerini artırmıştır. Bektaşîliğin Babagan koluyla yakın ilişkiye giren masonlar, Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet’in ilk kadrolarında geniş olarak yer almışlardır.

Ülkemizde yaklaşık 300 yıllık geçmişi bulunan, İttihat Terakki Fırkasının idarecileri arasında geniş yer kapsayan ve bir bölümü Atatürk zamanında da devlet hayatında yer alan masonlar arasında Mustafa Reşit Paşa, Mithat Paşa, Ali Fuat (Cebesoy), Ağaoğlu Ahmet Bey, Abdurrahman Şeref, Dr. Akil Muhtar (Özden), Abdullah Cevdet, Dr. Bahattin Şakir, Beşir Fuad, Cavit Bey (Maliye Bakanı), Eşref Sencer Bey (Kuşçubaşı), Edip Servet Bey, Halil (Kut) Paşa, Hüseyin Cahit Yalçın, Halil Şerif Bey, İsmail Canpolat Bey (Dahiliye Bakanı), Kara Kemal Bey, Kazım Nabi Bey, Kazım Nami Duru, Mehmet Reşit, Mahmut Şevket Esendal, Nuri (Kıllıgil) Paşa, Osmancıklı Nuri, Dr. Nihat Reşat Belgevi, Dr. Rıza Nur, Sait Halim Paşa, Şemsettin Günaltay, Dr. Tevfik Şükrü Bey, Talat Küçük (Muşkara), Prof. Veli Bey,  Hüseyin Kadri Bey, Hüseyin Haşim Sanver bulunmaktadır.[2]

1909 da ilk defa olarak “Osmanlı Maşrıkı Azamı” adıyla büyük loca örgütlenmiştir. Bu yapı, Cumhuriyet ile birlikte Türkiye büyük locasını oluşturmuştur. İlk büyük üstadı Talat Paşa’dır.[3]

Cumhuriyet dönemi ile birlikte kendilerini daha rahat hisseden masonlar, devlet kademelerinde yer almışlar; giderek kuvvetli bir lobi oluşturmuşlardır. Atatürk’ün yakın çevresine kadar giren loca mensupları, giderek sayılarını artırmışlar ve Türkiye Cumhuriyeti’nde egemen güç olma gayretine girişmişlerdir.

Cumhuriyet döneminde, mason localarının faaliyetleri iki kez ciddî olarak kesintiye uğramıştır. Bunlardan ilki, Atatürk tarafından mason localarının kapatılmasıdır (1935). İkincisi ise, 27 Mayıs ihtilalidir.

Atatürk’ün sağlığında (1935’e kadar) Türkiye masonluğu, -belki de- tarihinin en rahat dönemini yaşıyordu. TBMM Başkanı, bakanlar, valiler, Hatta, Atatürk’ün doktoru aktif mason idi. Kısacası devletin kritik noktalarında mason hâkimiyeti söz konusu idi.

Ekim 1935’te birden bire Mason dernekleri kendilerini kapattı. Dört gün sonra yapılan açıklamada: “İçişleri Bakanlığı’ndan verilen bir emir üzerine Türkiye Mason Localarının faaliyetlerine nihayet verilmiştir. Yüksek makamın emri ile Türkiye masonluğunun İstanbul, Ankara, İzmir, Edirne, Muğla, Gaziantep ve Adana’da bulunan müteaddit locaları kapanmış, bunların emlaki hükümete intikal etmiştir.” deniliyordu. Daha sonraları bu konuda Gazi’nin kesin emri olduğu anlaşılmıştı.

Mason localarının kapatılmasının perde arkası, dönemin Van Milletvekili İbrahim Arvas’ın hatıralarında şöyle anlatılmıştır:

“Mustafa Kemal’in sevmediği iki zümre vardı. Birincisi dönmeler ikinci ise masonlardı… Bir gün eski Adliye Vekil Mahmud Esat Bozkurt’u çağırdı. Kendisine masonların taksimat, teşkilat, ahvalini bildirir bir kitap verdi. ‘Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi grup başkanlığına ver, grupta bunlara şiddetli hücum yap ve grupça kapanmasına dalalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır.’ dedi. Grup danışmanı Mahmut Esat Bozkurt riyaset makamına bir takrir verdi ve takririnin okunmasını reisten rica etti. Hülasası şöyleydi: ‘Masonluk kökü dışarıda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir, memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararıyla kapatalım.’

Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi: ‘Arkadaşlar yarından itibaren Türkiye’de masonluk kalmamıştır ve bütün localar kapanmıştır…’ salonda bir kıyamet koptu, alkışlar, bağırmalar ‘kahrolsun yahudi uşakları’ sesleri tavanları çınlatıyordu. Şükrü Kaya ve arkadaşları sırra kadem basmışlardı. Grup dağıldıktan sonra Dr. Mim Kemal’i öne katarak meclisteki masonlar toplu olarak Reis-i Cumhur’a gitmişlerdi. Mim Kemal Reis-i Cumhur’a hitaben: ‘Efendimiz biz zaten maiyet-i devletindeyiz fakat siz Meşrik-i Azam’ımız olursanız, bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız’ demiş. Reis-i Cumhur: ‘Peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve reisinizin ismi nedir?’

‘Biz Cenova’ya tabiiz ve Reisimiz Barca Mişon cenaplarıdır.’ demiş. Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa onlara hitaben: ‘Haydi defolun buradan cehennem olun gidin. Yahudi uşakları!” Benim milletim bana kahraman sıfatı verdi ben sizin gibi bir çift yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün locaları kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim, Divan’ı Harb-i Örfi’ye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan.’ diyerek onları kovdu, onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İzmir, İstanbul ve Adana’ya bildiriler ve sabah olmadan hepsini kapanma kararlarını getirip, henüz sofrasından kalkmayan Reis-i Cumhur’a verdiler ve derin bir nefes aldılar.[4]

Atatürk, 1935’te mason localarını kapatırken en sert muhalefeti yapan içişleri bakanı Şükrü Kaya da masondur. Ordu ve polis teşkilatında etkendir.

Atatürk tarafından gösterilen kesin tavrın sonucunda, masonlar sessizliğe ve gizliliğe geri dönmüşlerdir. Bu dönem, kendilerince Uykuya yatma devri” dir.

Atatürk’ün ölümünden sonra, İnönü döneminde Atatürk’ün ilkeleri ve uygulamaları göz ardı edilmeye başlanılmış; bu arada pasifize olan ve gizliliğe çekilen masonlar da tekrar aktifleşmiştir. . İnönü seçim öncesinde masonlara yeşil ışık yaktı.  İnönü döneminde (5 Şubat 1948), Türkiye Mason Derneği yeniden kurulmuştur. İzleyen dönemlerde açtıkları davalarla, Atatürk zamanında kapatılırken Halkevleri’ne devredilen tüm mal varlıklarını da geri almışlardır. 1951’de mason dergisi yayına başladı. Türkiye Büyük Mason mahfili kuruldu. 1957’de tüm localar bir araya gelerek “Hür ve Kabul edilmiş Türk Masonları”nı oluşturdular.

Çok partili rejime geçişte Demokrat Parti’de yoğun bir masonik yapılanma görülmektedir. DP’nin en tepesindeki isimlerden Celal Bayar, Hasan Polatkan masondur. Menderes’in mason olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bu kadroların gayretleri ile 1952’de çıkarılan kanunla masonluk yasal hâle getirilmiştir.

Demokrat Parti’deki güçlerini açıklamak için, Yassı Ada’da yargılananların önemli bir bölümünün Mason olduğunu vurgulamakta yarar vardır. Masonluğun, Türkiye’de, ikinci kez darbe görmesi 27 Mayıs 1960 devriminde olmuştur. Demokrat Parti idaresinde güçlenen ve yasal hâle gelen kuruluş, yarı gizli- yarı kapalı bir durumda faaliyetlerine devam etmiştir. Bürokrasi ve üniversitelerden Masonik yapılanma ciddî şekilde tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Yassı Ada’da çıkan 3 idam kararından ikisinde Masonluk söz konusudur (Bayar ve Polatkan).  Olağanüstü ihtilal ortamında Polatkan asılmış; buna karşılık DP iktidarının bir numaralı ismi olan Celal Bayar’ın cezası hapse çevrilmiştir.

Menderes’in durumu ise Masonların gücünü göstermesi açısından özellik taşır. 27 Mayıs öncesi Ordu içerisindeki üst düzey komutanlar tarafından, Türkiye’deki karmaşanın esas sebebi olarak Cumhurbaşkanı Celal Bayar görülmesine; Celal Bayar’ın istifası sağlanarak yerine Adnan Menderes başkanlığında yapılanmaya gidilmemesi istenmesine rağmen, ihtilal sonrasında Bayar kurtulmuş; Menderes asılmıştır.

Süleyman Demirel’in, Adalet Partisi başkanlığına seçilmesinden itibaren Masonlar, Türk siyasî hayatında etkilerini artırarak devam etmişlerdir. Siyasî hayatımızdan ve üniversitelerden uzaklaştırılan masonlar kısa sürelerde eski yerlerine dönmüşlerdir.

1997 yılına gelindiğinde Mason Localarının basına ve kamuoyuna açılmaları söz konusu olmuştur. Ancak, bu açılma, göz boyamadan ileri gitmemiştir. Kamuoyuna açıklanan çok küçük ve önemsiz bilgilerin dışında, teşkilatın temel fikirleri ve yapılanmasına dair, dişe dokunur bir bilgi açıklanmamıştır. Aynı yıl mason ayinlerinde yapılan gizli çekimler yayınlandı. İki ayrı locada çekilmiş olan gizli kamera görüntüleri hem Türk halkını, hem de yüksek derecelere ulaşmamış masonları şok etti. Bu gizli kamera görüntülerinin birisinde, yalnızca 33. dereceden masonların katılabildiği “şeytana tapma ayini” icra edilmekteydi. Ayini yöneten Büyük Üstad, locanın ortasında kesilen bir keçinin kanını içiyor ve İbranice bazı dualar okuyarak şeytana tapma ayinini sonuçlandırıyordu.

Halen dahi Türk sosyal ve siyasi hayatındaki Mason etkisi sürmektedir. Şamil Tayyar, Ergenekon operasyonunun 10. dalgasından sonra aksamasını Mason Localarına dokunmasına bağlamaktadır.[5]

Büyük Üstat konumundaki Remzi Sanver’in 20 Ekim 2010 tarihli açıklamasına göre, halen Türkiye’de 218 loca ve 15 bin civarında mason bulunmaktadır. Siyasi sahadaki çalışmalarını, “Masonların dünyayı yönetmek gibi ne bir arzusu ne bir ideali vardır. Masonluk insanlara iktidar kavramından arınmayı öğretir. İktidarı sadece insanlığın yararına kullanacaksanız iktidar olun” ifadeleri ile anlatmıştır. Bu sözler, masonların iktidar tutkularının göstergesi olmaktan öte anlam taşımamaktadır.


[1] http://www.haberturk.com/yasam/haber/563008-herkes-kapimizi-calabilir

[2] http://www.sanalaskim.com/biyografi3090/reha-camuroglu

[3] http://www.haberturk.com/yasam/haber/563008-herkes-kapimizi-calabilir

[4] İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler, Biyografi Net Yayıncılık, İstanbul 2006. Sh.71-72

[5] Şamil Tayyar. Çelik Çekirdek: Türkiye’de Derin Devletin Tarihi. Timaş Yayınları. İstanbul 2010. Sh 40.

Sosyal olun, Paylaşın!
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir