Arkaik ve Antik Çağlarda* Proto- ve Ön-Türkler (Bulgular, Görüşler, Tartışmalar)

Tarih, geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini yer ve zaman bildirerek, sebep-sonuç ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır. Klasik öğretide, yer ve zaman bildirme zorunluluğu göz önünde tutularak, başlangıcının yazı ile olduğu kabul edilmiştir. Yirminci yüzyılda yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler; öncelikle yazının başlangıcı ve gelişmesi sorularının gündeme gelmesine yol açmıştır. Karbon testinin tarih ve zaman tespitinde kullanılmasının yanında, “tarihe yardımcı olan bilimler” olarak, “coğrafya, arkeoloji, paleografya (eski yazıların okunması), epigrafya (kitabelerin okunması), sosyoloji, antropoloji, etnografi, filoloji” gibi bir çok bilim dalı tarihle ilgilenmeye başlamışlardır.

Yazı ve Tarih:

Kırk-elli yıl öncesine kadar yaygın bir kabul olan, “tarihin yazılı en eski andlaşması, Kadeş” tezine dayanan, M.Ö. 13. yy’a dayanan tarihin başlangıcı görüşü, günümüzde ciddi anlamda sorgulanır olmuştur. Runik alfabeyi çözen bilim adamları, 10-15 bin yıllık metinleri okuyabilmişlerdir. Dahası duvar-kaya yazıtlarında bulunan çizimlere yapılan karbon testlerinde 35 bin yıla uzanan zaman dilimlerinden bahsetmektedirler.

Konuyu daha da açıklayabilmek için yazının tarihine ve gelişmesine değinmekte yarar vardır.

Tarih boyunca saptanan yazı tipleri,  “Resimlerle ifade (ikonografi), seri haldeki resimlerle ifade (ideografi), piktographi (Eski Mısır’da olduğu gibi harf yerine geçen stilize resim), kısmen resim- kısmen fonetik ifade, ideograma (doğrudan fikri anlatan işaret), sesin grafik şeklini ifade eden yazı (fonografi), hecelerin ayrı ayrı sembollerle ifadesi (heceleme), sesli-sessiz 20–40 harften meydana gelen (alfabe)” olarak sınıflandırılabilinir. “Petrogrif”ten (kaya resimleri), “alfabe”ye geçebilmek için en az 10 bin yıllık bir sürecin gerekli olduğunu belirtiyorlar. Tarih açısından sorun hangi yazı tipinin başlangıç kabul edileceği noktasındadır.

Arkaik Orta Asya tarihi (Türklüğün en eski ataları) konusunda çalışmaları ile tanınan Haluk Tarcan’a göre, “Petrogrif”ler MÖ 30 binli yıllardan itibaren görülmeye başlanır. Bu resimlerin yazı-tamga içermeye başlamaları 18-15 binlerdedir (Tamgalı Say). MÖ 8 binlerde ise rünik Türk alfabeyle yazılar görülür.

Türk tarihi açısından irdelemek gerekirse, başlangıç olarak Tamgalı Say’da veya Şölgentaş anıtlarındaki ideografların-piktografların mı; yoksa Runik Türk alfabesinin geçmişinin dayandığı 8-10 bin yıllık dönemin mi kabul edilmesi gerekmektedir. Kaldı ki taş-kaya anıt-yazılarının önemli bir kısmında henüz karbon testi yapıl(ama)mıştır.

Proto-Türkler konusunda derin araştırmaları ile bilinen Kazım Mirşan’ın bu konudaki görüşleri şöyledir:

Bana göre, Türkler”in en eski izleri, Yedisu bölgesinden önce Afganistan’da bulunuyor.
İngiliz bilim adamları da bu kültürün izlerinin bütün Avrupa”da, İskandinavya”da, İtalya”da, Macaristan”da bulunduğunu kabul ediyor. Bunu taştan yapılmış aletlere dayanarak söylüyor ve Karakamar mağarasını örnek gösteriyor ve 40 bin yıl öncesine kadar götürüyorlar.

Biz bu kültürün asıl mekanını Tamgalı Say’da görüyoruz. Buraya da Afganistan’dan gelmiş olabilirler. Çünkü Karakamar mağarası o kadar eski değil…

Ruslar, Şölgentaş Mağarası”nı 16 bin yıl öncesine götürüyor. Fransa’da aynı tipte bir mağara var: Lazkio Mağarası… Bunun tarihi 17.500 yıl olarak tespit edilmiş.. Şölgentaş’taki mağarada Lazkiö’daki detaylar var. Hayvan başı detayları…

Şölgentaş”ta ise o kadar detay yok. Tabii halde, hayvanı olduğu gibi çiziyorlar. Fransa’daki mağara ile karşılaştırıldığında Şölgentaş’takinin daha eski olduğu anlaşılıyor.
17.500 yıl karbon testi ile ispatlanmış… Şölgentaş bundan da eski olduğuna göre…
Bunun dışında İngilizler resimleri, 32 bin yıla kadar götürüyor.
Eğer bunlar 32 bin yıllık ise ve kültür Tamgalı Say’dan gitmişse, Tamgalı Say’ı en az 35 bin yıla dayandırabiliriz. Bunu Lazkio mağarası için yapılan karbon testleri gösteriyor.

Başkurdistan’da açıkta resimler de var. Bunların tarihi 27 bin yıl. Ak İdil”in kenarında Kızılyar köyünde Açıkkala mevkiindeki buluntulara Ruslar karbon testi yaptı ve bu sonuca ulaştı.”

Hemen belirtelim ki, Mirşan ve Tarcan’ın görüşleri tartışmalara açıktır. Öte yandan, Avrupa’daki arkaik ve antik yazıtların önemli bölümünün okunması (Bunun içine Etrüskçe ve ön Asya dilleri de dahildir) Rünik Türk alfabesinin bulunmasından sonra olmuştur. Bu tespitlerden sonra, Anadolu’da da Ön-Türkçe yazıtlar bulunduğu; Latin, Yunan, Fenike ve Kril alfabelerinin Ön-Türkçe’den oluştuğu kabul görmeye başlamıştır.

Arkeoloji ve Tarih:

Arkaik ve antik çağlarda fonografik kayıtların henüz bulunmadığı kabul edildiğinden, bu çağlara ait bilgilerin sadece arkeolojik araştırmalarla ortaya konulabildiği bir gerçektir. Son yüzyıl içerisinde yapılan arkeolojik araştırmalar, Orta Asya’daki paleografi ve epigrafi (yazıtlar) dışı kültürel bulguların M.Ö. 10.000 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir.  .

Buna göre: En eski Türk kültürü Anav’daki bulgulara bağlıdır. Bunu Afanasyevo kültürü ve diğerleri izlemiştir.

Anav Kültürü,  Bugünkü Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat civarındaki Anav’da tespit edilmiştir. Bazı tarihçiler tarafından Proto-Türk dönemine ait olduğu bildirilmiştir.

Bu kültürün başlangıcı, kazılarda bulunan eşyalara uygulanan  karbon-14 testlerine dayanılarak M.Ö. 10.000-4.000 yıllarını kapsadığı belirlenmiştir. Bulgular, bu kültür çevresindeki insanların, yerleşik olduklarını, tuğladan yapılma evlerde oturduklarını, dokumacılık, toprak ve bakır işlemeciliği, koyun, keçi, sığır ve deve beslediklerini ve bununla birlikte tarım da yaptıklarını ortaya koymuştur.çıkmıştır.

Afanasyevo kültürü, Orta Asya’daki Tunç Çağı’na ait dönemdir. M.Ö. 3.200-1.700 dönemini kapsamaktadır. Altay ve Sayan dağlarının kuzeybatısındaki bölgede bulunan insanlara aittir. Avcılık, hayvancılık ve tarımın yanında,  taştan ve bakırdan eşyalar yaptıkları bulunmuştur. Kurot ve Kuyum kurganlarından çıkan buluntular, bu kültür çevresinde yaşayan insanların at, sığır ve deveyi evcilleştirmiş olduklarını, madenleri kullandıklarını göstermiştir.

Bilim adamları, Altay’larda gelişen bu kültürün Orta Asya medeniyetinin temelini oluşturduğu fikrini benimsemektedir. Kartal’ın kutsal bir hayvan olarak kabul edilmesi de bu dönemdedir.

Kelteminar Kültürü, M.Ö. 3.000 yıllarında Amuderya deltası dolaylarında balıkçılık ve avcılıkla uğraşan halkın yarattığı bir kültürdür. Afanasyevo kültürü ile hemen hemen aynı dönemdedir. Yerleşik hayat tarzında bulundukları, balıkçılık ve hayvancılıkla geçimlerini sağladıkları anlaşılmaktadır.

Andronova Kültürü, Altay, Tanrı Dağları, Sibirya’nın güneyinden (bu günkü Doğu Türkistan’ın kuzeyi) ve Hazar’ın güneydoğusuna (Batı Türkistan) kadar uzanan bölgede M.Ö. 1.700-1.200 döneminde gelişen kültür çevresidir. Afanasyevo Kültürü’ne benzeyen ve daha ileri bir seviyeye ulaşmıştır. Bakır, tunç, gümüş ve altından araç ve eşyalara da rastlanmıştır. Eşyalarını hayvan figürleri ile süsleyen bu kültürün atı ilk ehlileştiren halka ait olduğu ileri sürülmüştür.

Türklük, Andronova Kültüründen gelmektedir. Bazı araştırıcılar Andronova Kültürünün, en az altı bin yıllık bir tarihe uzandığını iddia etmektedirler.

Karasuk Kültürü, MÖ 1200- MÖ 700 yılları arasına tarihleri arasında, Yenisey ırmağının kollarından biri olan Karasuk nehri civarında gelişmiştir.

Hayvancılık, madencilik gelişmiştir. Demir ilk defa bu bölgede işlenmiştir. Keza, keçe yapımı, dokumacılık ve dört tekerlekli arabaların kullanılması da bu dönemde olmuştur.

Ölü gömme adetleri ve seramik süslemeleriyle dikkati çekmektedir. Abide mezarlar ve Atalar Kültü dikkat çekicidir.

Bu devreye ait kurganlarda yüzük, bilezik, küpe gibi süs eşyalarına rastlanılmıştır. Bu kültür daha sonraki dönemlerde Orta Asya’ya tamamen yayılarak Saka kültürünün temelini oluşturmuştur.

Tagar ve Taştık Kültürü, M.Ö. 700-100 dönemine aittir. Yazının yaygın olarak kullanılmaya başladığı ve Çin kaynaklarında yer aldığı dönemdir.

……….

Arkaik Dönemde Göçler

M.Ö. 30 binlerden başlayarak 5 binlere kadar uzanan dönemde Orta Asya’ya veya Orta Asya’dan oluşan göçlerin tartışması devam etmektedir. Bu iddiaları başlıca 4 noktada toplamak mümkündür:

1. M.Ö. 30-10 binler arasında gerçekleşen, Okyanusya’dan Hindistan üzerine gerçekleşen göç, (Bazıları bu göçün kaynağının Mu kıtasına kadar uzandığını ileri sürmektedir.)Bu göçle gelen insanlar, o zamanlar Orta Asya’da bulunan iç denizin çevresinde, batıdan gelen Alpin ırkı ile karşılaşmış ve karışmışlardır. Zaman içerisinde bu topluluktan ayrılan bir kol Bering Boğazı üzerinden Amerika’ya geçmiş ve Amerikan yerlilerinin atalarını oluşturmuştur. (Kızılderililer ile Türkler arasındaki kültürel benzerlikler ve son yıllarda tespit edilen ortak genetik özellikler bu görüşün dayanaklarını oluşturmaktadır.

2. M.Ö. 5 binlerde Batıdan gelen yeni bir Alpin göç dalgası Asya’daki topluluklarla karışarak Prtoto-, Ön- Türkleri oluşturmuştur.

3. M.Ö. 5-4 binlerde Orta Asya’daki iç denizin kuruması sonucu oluşan göç dalgası  tüm avrupa ve ön Asya’ya yayılmamızla sonuçlanmıştır.

4. M.Ö. 2 binlerde Maveraünnehr’den başlayan ve Orta Asya’ya yönelen göç dalgası olmuştur.

Tüm bu iddiaların dayandığı 2. ve 3. dereceden kanıtlar bulunmaktadır. Avrupa’daki Rünik alfabe ile yazılmış yazıların eski Türk alfabesiyle okunması, Etrüsklerin yazısında bulunan Türkçe karekterler, Ön Asya’da Sümer ve Hitit dillerinde bulunan Türkçe kelimeler, Tüm Avrupa ve Amerika’da bulunan Arkaik ve Antik dönemlere ait eserlerde Orta Asya’da bulunan eserlerle ortak olan benzerlikler ve son olarak genetik biliminin belirlediği ortak geçmişimiz bu savların dayanaklarıdır.

Ancak unutulmamalıdır ki: BİLİM DİNAMİK BİR GERÇEKTİR. DEĞİŞEREK GELİŞME ÖZELLİĞİNDEDİR. DOLAYISIYLA BU KANITLARIN ÖNCELİKLE BİLİM ÇEVRELERİNDE TARTIŞILMASI VE İHTİYATLA KARŞILANMASI DAHA DOĞRU OLACAKTIR.

………

Dini Kaynaklara Göre Türklük

Dini kaynaklarda Türklüğün geçmişi, Hz Nuh’un oğlu Yafes’e bağlanmaktadır. Ancak bu bilgiler açık ve kesin olmayıp, Kutsal kitapların yorumuna bağlıdır.

Devam edeceğiz: “Milletleşme sürecinde Devlet, İnanç ve Türklük”
—————————————————————————————————————–

*Arkaik terimi bilim ve san’at alanında Eski Yunan Kültürü’nden önceki dönemi kastetmektedir. Bu süre Yunan Kültürü açısından M.Ö. 1.000-2.000 lere uzanmaktadır. Antik terimi ise Eski Yunan Kültürünün oluştuğu M.Ö. 1.000-200 dönemini kapsamaktadır. Türklük söz konusu olduğunda tarih daha eskilere dayanmaktadır.

Runik yazı, Ön-Türkler, Etrüskler, Macarlar ve vaktiyle Kuzey Avrupa ülkelerinde yaşayanlar tarafından kullanılmış bir yazı sistemidir. Runik adı ise, Avrupa’nın eski halklarından olan Run’lara atfedilmesinden dolayıdır. Avrupa’daki runik metinlerin çözülmesi,en eski Türk yazısında uzmanlaşmış olan Türk araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiştir.

Sosyal olun, Paylaşın!
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir