Ahmet Davutoğlu’nun düşündürdükleri

Mevcut Dış İşleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, 2000 yılında yayınladığı kitabında, “jeopolitik askerî gerçekler, ekonomik-politik gerçeklerle uyumlu hale getirilmelidir. Aynı şekilde Oniki Ada’nın Anadolu Anakarası’na daha bağımlı hale gelmesi, Kuzey Irak’ın askeri olarak değil, ekonomik olarak GAP hattının güney kuşağını oluşturması, Tebriz-Van-Adana ve Tebriz-Trabzon hatlarının canlandırılarak Iran ve Orta Asya kara bağlantısının devreye sokulması, Batum-Trabzon-İstanbul ve Köstence-İstanbul-Trabzon deniz bağlantılarının kadın ticareti için değil, gerçek bir entegrasyon için sektörel bazda desteklenmesi Türkiye’yi bir ekonomik geçiş merkezi haline getirecek ve gerginlikleri azaltacak dış politika araçlarını oluşturacaktır.”[1] demektedir.

Bu ifadeyi söyleyen-söyledikleri-söylemek istedikleri ve söylemedikleri açısından irdeleyelim.

Söyleyen: Ahmet Davutoğlu, 1959 Konya-Taşkent doğumlu. Ailece halen belediyelik olan Çepni kasabasından. Aile geçmişinde Çepni-Avşar ve tatarlık olduğu bilinmekte. İstanbul Erkek Lisesi- Boğaziçi Üniversitesi’nin Ekonomi ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Aynı üniversitenin “Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler” bölümünde doktora yaptı. 1990-1993 arasında Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi çalıştı. Son 10 yılda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a dış siyasetle ilgili danışmanlık yapmakta.

Eşi, Karadenizli Albayrak’lardan. Başbakanla dolaylı akrabalığı var. (Meraklısına: Karadeniz’de birbirlerinden farklı 2 ayrı Albayrak ailesi vardır.)

Sayın Bakan, ifadesinde ““jeopolitik askerî gerçekler, ekonomik-politik gerçeklerle uyumlu hale getirilmelidir.” diyor. Akla gelen soruları sıralayalım: Şimdiye kadar jeopolitik planlamayı yapanlar ekonomik gerçekleri göz ardı mı ediyorlardı? Yoksa ifadesinde askerî  gerçekleri bırakalım ekonomik gerçekleri esas alalım mı demek istiyor. Bu ifadeyi esas alırsa kırmızı çizgilerimizi oluşturan Misak-ı millî, bölünmez bütünlük, Türkiye’yi hedef alan askeri ve siyasî oluşumlara karşı çıkmayalım mı demek istiyor?

On iki Ada’nın Anadolu anakarasına daha bağımlı olmasından kasıt nedir? “Daha” ifadesi kullanıldığına göre mevcut durumla kıyaslama söz konusudur.

On iki adalardaki durumumuz, Yunanistan’ın uluslararası antlaşmalarla yasak olmasına rağmen sınıflandırması ve  Ege sahilindeki şehirlerimizle yapılan günübirlik Pazar ticaretinden ibarettir. “Koç”ların ve Yunanistan’daki Pontuscu Derneklerin amaçları da bu değil mi? Bunun “daha bağımlı”sı nedir? Bu görüşün üstü kapalı bir ifade ile dudaklara sürülen bir parmak baldan öte ne anlamı var? Kaldı ki, 2009’dan beri dış işleri bakanlığı koltuğunda oturmakta olan Davutoğlu’nun bu konuda bir icraati olmamıştır.

Sayın bakan, “Kuzey Irak’ın askeri olarak değil, ekonomik olarak GAP hattının güney kuşağını oluşturması” görüşünü dillendirmiştir. Türkiye’nin stratejik programında kuzey Irakla birleşmek diye bir hedefi olmamıştır. Milli strateji açısından konuşulması gerekirse hedef alınması gereken yer Musul-Kerkük-Süleymaniye bölgeleridir. Türkiye’nin dış politikası açısından Irak’ın bütünlüğü esastır. Parçalanma ve Kuzey Irakta ayrı bölge oluşması BOP’un bir parçasıdır. Bu hükumetler zamanına kadar da bu tez savunulmuştur. Bu şartlar altında iken, başka bir ülkenin parçası olan topraklar nasıl bizim ülkemizin bir parçası ile birleştirilebilir? Bu ifadenin “ekonomik” kelimesinin arkasına saklanması mümkün değildir. Herkesin bildiği üzere Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kuruması uzun zamandır üzerinde oynanan bir oyundur. Türkiye’nin dış işleri bakanı nasıl olur da –zımmen de olsa- böyle bir görüşü destekleyecek ifade kullanabilir? Bizim kırmızı çizgilerimiz arasında böyle bir görüş var mı?

“Tebriz-Van-Adana ve Tebriz-Trabzon hatlarının canlandırılarak Iran ve Orta Asya kara bağlantısının devreye sokulması, Batum-Trabzon-İstanbul ve Köstence-İstanbul-Trabzon deniz bağlantıları” ndan bahsedilmiş. Ticaret hatlarına tartışmasız evet…. Ancak sorumuz var. Bu hatlar niye sadece Gürcistan, İran Azerbaycan’ı (Tebriz) ve Romanya’yı (Köstence) kapsıyor? Niye Dağıstan yok? Niye Kırım yok? Niye Adıge, Karaçay Cumhuriyetleri yok? Bulgaristan’ı niye almadınız? En önemlisi Kafkas Azerbaycan’ını niye projeye almadınız? ABD’li stratejistler tarafından Gürcistan’a, Romanya’ya verilen önemle çakışması tesadüf mü? Türkiye’nin çevre ülkeler arasında en fazla ticareti yaptığı Kafkas Azerbaycan’ının sizin önerilerinizde yer almamasının sebebi nedir?

Tebriz, projeye dahil edilmiş. Biliyoruz ki, ABD İran’daki muhalif Türkleri organize etmeye çalışıyor. Hatta bu cümleden olarak Çöhregani’yi ABD’de tutmaktadır. DAK’a (Dünya Azerbaycanlılar Konfederasyonu) nüfus etmeye çalışmaktadır. Konuştuğumuz görüş alışverişinde bulunduğumuz Azeri kardeşlerimiz, ayrılma-parçalanma gibi bir tez peşinde değillerdir. Aksine İran’ın hukuk devleti olması ve İran parlamentosunda temsil edilmek arzusundadırlar. Nüfusunun en az % 40’ı Türk asıllı olan İran’da bu yaklaşım akılcıdır. Siz’in Bakü’yü dışlayan, Tebriz’i Köstence’ye bağlamayı amaçlayan bu projenizin geç dönem amaçları nelerdir?

“Türkiye’yi bir ekonomik geçiş merkezi haline getirecek” Bu görüşe tek bir şey eklenmesi gerekir: Türkiye ekonomik geçiş merkezi olmakla birlikte üretimini artırmak zorundadır.  Karman İnan diyor ki: “Ekonomik kalkınmanın temeli üretimdir. Üretim yükselmedikçe bir yere varılamaz.”[2]

 


[1] Ahmet Davutoğlu. Stratejik Derinlik.75. baskı Küre Yayınları İstanbul 2012. S 146-147.

[2] Kâmran İnan. Hayır Diyebilen Türkiye. Timaş Yayınları, İstanbul 1995. S 81.

 

Sosyal olun, Paylaşın!
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir