Hatay ve Atatürk

Üç gündür Hatay’dayım. Tıbbi bir kongre için buralardayım. 1975’te askerlik yaptığım Kırıkhan ilçesinden buraya birkaç kez gelmişliğim vardı. O tarihten sonra, yaklaşık 6-7  yıl önce bir kez çok kısa süre uğramıştım. Bu seferki daha uzun oldu. Daha yararlı oldu.

Hatay, Atatürk’ün ölmeden önce bu milletimize son armağanı. Daha güneyde ve bu gün Suriye sınırları içerisinde kalan Halep ve Bayırbucak Türkmenlerinin geçiş bölgesi. Misak-ı Milli’nin ayrılmaz bir parçası.

1930’lu yıllarda önce bağımsız Hatay Cumhuriyeti kurulmuş. Kurucusu ve Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmendir. Bir süre sonra plebisitle Türkiye’ye katılmış. O süreçte özellikle Fransız, İtalyan ve İngilizlerle gelişen diplomatik manevralar dış siyaset açısından ders olarak okunacak kadar önemli. Halen Antakya (il merkezi) ve ilçelerinde Atatürk’üğn ismi kadar yaygın olan iki isim daha vardır: Tayfur Sökmen ve hataya ilk giren Türk komutan olan Şükrü Kanatlı.

Saydığım batılı devletler Atatürk’ün Hatay politikasını engellemek için Dersim isyanını gündeme getrirler.  İsyanın elebaşı Seyit Rıza’nın söz konusu devletlerle yaptığı yazışmalar tarihi belgelerde açık olarak bulunmaktadır. (Seyit Rıza’yı kahraman ilan edip, heykelini dikenler ve buna göz yumanlar da kanımca aynı özelliklere sahiptirler.)

O tarihlerde Hatay’da ağırlıklı olarak Türk nüfus bulunmakla birlikte, ezici bir çoğunluktan bahsetmek mümkün değildir. Nusayrî Araplar, Süryanîler, Kürtler, Yezidiler diğer grupları oluşturmaktadırlar. Bu gruplar içerisinde en baskın olan Araplar’dır. Hatta Araplar’ın da Sünni ve Alevî olarak iki ayrı grubu olduğu bilinmektedir. Bu iki gurub farkı davranış özellikleri göstermişlerdir.

Amik ovasının bereketi, sınır ticaretinin getirisi, turizmin sağladığı imkanlar ve özellikle geçmişte yasadışı uluslararası ekonomik ilişkiler nedeniyle Hatay Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir ekonomik imkana sahip.

Antakya merkezi ortadan geçen bir cadde ile ikiye ayrılmış ve her iki cenah farklı sosyolojik, dini ve etnik özelliklerini yaşatmışlardır.

Öte yandan Hıristiyanlığın ilk azizlerinden olan Piyer’in Kilisesinin (Hıristiyanlığın ilk kilisesi olduğu iddiaları vardır)   Hatay’da olması; Nusayriliğin merkezi konumunda bulunması nedeni ile stratejik öneme haizdir.

Hatay’ın Türkiye’ye katılmasından sonra dikkati çeken 2 uygulama olmuştur.

Öncelikle Osmanlı’dan beri gelen iskan politikası, Hatay’da da uygulanmıştır. Askerliğimi yaptığım Kırıkhan ilçesinde 1975’te tespit ettiğim, Karadeniz’lilerin, Aydın’lı Yörüklerin, Ahıska Türkmen’lerinin iskanının tesadüf olmadığı açıktır. Bu politikalar yakın zamana kadar devam etmiştir. Söz gelimi Afganistan’dan gelen soydaşlarımızın bir kısmının bu bölgeye iskan edildiği bilinmektedir.

Öte yandan yakın zamana kadar Hatay’da görevlendirilen üst düzey bürokratların hep il dışından oldukları ifade edilmektedir. Çok yakın zamana kadar bu özellik korunmuştur. Son yıllarda Hatay’lı yöneticiler atanmaya başlanılmıştır. Sonuçları ilerleyen yıllarda görülecektir.

Eski asistanlarımla beraber olduğumuz akşam yemeğinde canlı müzik yapan kişilerden “Türkiyem” türküsünü isteyeceğimi belirtmem üzerine yanımdakiler, “Aman Hocam, Kavga çıkar” ikazında bulundular.

Çok üzüldüm ve düşündüm. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bir ilde “Türkiyem” türküsü kavgaya sebep olabilecek duruma gelmiş..

Ya bir de “Çırpınırdın Karadeniz” isteseydim. Eyvah ki eyvah!

Atatürk’e ve onun devlet ilkelerine saldırmayı temel kabul eden anlayışların devlet yapımızdaki tahribatını düzeltme imkanı azalmaktadır.

Hatay’da yönetim kadrolarında yapılan değişiklikler, Diyarbakır’da Kürt bayrağı asılması, vatan hain Seyit Rıza’nın heykelinin dikilmesi ve bir takım siyasilerin saygı gösterileri, en son olarak ta İmralı’daki ile yapılan görüşmeler…

Sahi bu çınar’ın içi mi çürüdü?

Yeni sürgün olacak. Olmalı.

Atatürk’ün kurduğu devlet yaşayacak.

İnanıyorum.

Sosyal olun, Paylaşın!
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir