Olayı gazete ve televizyonlardan hatırlayacaksınız.
Pazaryolu’na bağlı Kılıççı Köyü’nde imamlık yapan henüz altı aylık bir çocuk babası olan 29 yaşındaki Özer Bakır, Çatakbahçe Köyü’nde oturan babasına bayram ziyaretine gitmiş; 12 Eylül günü sabah namazını kıldıktan sonra sandık başkanı olduğu ve imamlık köye dönerken bir ayı tarafından parçalanarak öldürülmüş.
Çevre ve Orman Bakanlığı, ayının vurulması için emir vermiş ve olay onsan sonra çığırından çıkmıştır.
Hayvanseverler ayının öldürülmemesi için kampanya başlatmışlar. Ayının vurulmayıp başka bir yere naklini istemişler. Bunun üzerine, Bakan Eroğlu ‘vur’ emrini kendisinin vermediğini açıklamış. Yani, Bakanlık geri adım atmış. Daha doğrusu kıvırtmış: “Bu ayı birkaç defa insanlara hücum etmiş ve vatandaşları zor duruma sokmuş. Bazı gazetelerde ‘Bakan ayıyı vur emri verdi’ yazıyor. Yazıları, gazeteleri ben de gördüm. Böyle bir şey yok. Bakan vur emriyle uğraşmaz. Gazeteleri görünce şaşırdım. Böyle durumlarda ne yapalım diye bakanlığa sormuşlar. Bakanlıkta yönetmelik maddelerini göndermiş. Eğer ayı insanlara zarar veriyor ise lütfen ayı bekle deme şansın yok. Bir şekilde imha edeceksin. Şu anda ayı bulunamadı.”
Ancak geri adım atmayanlar da var.
Söz gelimi Erzurum Avcılık ve Atıcılık Spor Derneği Başkanı Abdullah Erzurum diyorki: “Hayvanseverleri ben anlamıyorum. Bir insanla hayvanı daha ayıramıyorlar. Hayvan severler insanlar ile hayvanları karıştırmamalı. Bir insanın sokak köpeği kadar değeri yok. Hayvan severler kendilerini atsınlar köpekleri yaşasın. O ayının vurulmaması isteyenler ne biliyorlar, o ayı belki kuduzdur. Hayvanlarla insanları ayırmamız lazım……2 yıl önce Ezurum’da 1500 ayı var dedik. Bize güldüler. Gelsinler onlara tek tek ispat ederim. Her derede ayı var. Pazaryolu’nda 30 yakın köy var. Bu köylerin hepsinde insanlar bırakın geceyi, gündüz bile dışarı çıkamıyor, hayvanlarını sahipsiz bırakamıyor. Ayılar bölgede birçok kişiye saldırmış ve ağır yaralamış. Ayıları bu kadar korumanın mantığı ne?… İnsan hayatını ikinci plana atan hayvanseverler, o zaman gelip ayılarına sahip çıksın.”
Ve esas şamar gibi dersini şu cümlelerle tamamlamış: “İmamın cesedini gören hiçbir insan buna dayanamaz. Ayının öldürdüğü imamın altı aylık çocuğu yetim kaldı. Biz üzerimize düşeni yaptık. Vicdanen rahatız. Hayvanseveler köyleri boşaltıp tapuları da ayılara versin”
Bu açıklamadan sonra ne beklersiniz? Abdullah Erzurum haklı denmesini değil mi?
Basınımızın büyük kısmı yalın habercilik yapmış. Ancak birisinin manşeti harika(!):
“Vuramadılar diye öfkelendiler”
Hocalara sorarsanız “küfür günah” derler. Tabii bir de basın yasası var. Ne hayvanseverler ne de söz konusu manşeti atan hakkında düşündüklerimi ifade etmem mümkün değil. Ama siz anlarsınız. Eminim aynı şeyleri düşünüyoruzdur.
Marjinal hayvanseverlerimizden hiç kimse gencecik yaşta ölen imamdan, gencecik yaşta dul kalan eşinden, gözleri yaşlı anasından-babasından, henüz “baba” diyemeden geriye bıraktığı 6 aylık çocuktan bahsetmiyor. Varsa yoksa ayının yaşatılması..
Abdullah Erzurum, Erzurum’un yaylalarında-derelerinde 1500 ayının olduğunu ileri sürmüş. Doğrudur veya yanlıştır; Bilemem. Ama bana sorarsanız Batı’daki ayıların sayısı ve ayılık vasıfları, onlarla kıyas kabul etmez.
Aklıma o meşhur şiir geldi:
“Asriliğin manası edep irfan demektir.
Bizdeki durum ise düpedüz b*.k yemektir.”
Yıllar önce idi. Fakültemizde (OMÜ Tıp) deneysel araştırmalar için yeterli hayvan bulunamadığından sokak köpekleri kullanılmaya başlanılmıştı. Olayın basına aksetmesi üzerine başta o meşhur kedi lakaplı hanım olmak üzere her yerden dekana saldırılar yapılmıştı. Hanımefendiler ve beyefendiler hayvanlar üzerinde araştırma yapılmasına karşı çıkıyorlardı. Epey bir haber çıkmıştı. Sonuçta dekanlık cevap vermedi ve olay kapandı. Araştırmalar da devam etti. Dekanlığın tantanacı o kişi ve grupları adam yerine koyup cevap vermesi hata idi.
Erzurumdaki olayda da aynı hatayı Çevre ve Orman Bakanı yaptı.
….
Akrabalarımdan birisi evinde beslemek üzere köpek almıştı.. (Hemen belirteyim bahçeli evde oturduğum zamanlarda ve köyümde, Kangal, Kurt, Doberman olmak üzere sayısız köpek besledim. Ancak evin içine asla köpek sokmadım.) Evine gittiğimizde yanıma getirdiğinde şart koştum. Ben orada olduğum sürece köpeği salona getirmeyecekti. Sağolsun uydu.
Sonradan öğrendiğime göre köpeği ile lokantalara gidip aynı masada yemek yiyorlarmış. Ölür müsün öldürür müsün? Düşünebiliyor musunuz; Onca insanın fakir fukaranın gözü önünde “Allah’ın iti” masada yemek yiyor. Bir de o ite hitaben, – benden bahisle- “dayısı gelmiş” demez mi?
Sonuç mu?
Mecbur kalmadıkça o eve gitmemeye çalışıyorum. Allah itine de kendine de uzun ömür versin; ama benden uzak olsun.